9 Temmuz 2018 Pazartesi

İlk Aşk?

İlk aşk tek bakışta olmaz. Biraz zaman gerekir. Diğerleri gibi gözler birbirine değince olmuyor. Ruhunda birbirine değmesi lazım. Fiziksel bir şey değil bu; genelde düşsel bir şeydir.

İlk aşk biraz zordur. Bazen hayallerini süsler bazen duvarını. Duvarı süsleyecek yerin kalmayınca aklına yazmaya başlarsın. Büyük hata! Burada başlıyor işte sancılanma dönemi. Fakat bu dokuz ay değil yıllarca sürecek bir sancı. Aklına yazmaya başlarsan eğer bir şeyi, aklın da kendi duvarlarını süslemeye başlar. Sen süslemeleri duvarından söküp atabilirsin, ya da yazdığın bir şeyin üstünü çizip yok sayabilirsin ama aklın devreye girdiğin zaman, ne çizecek bir kalem olur elinde ne de hırpalayacak bir duvarın.

Bu bazen bir ay, bazen bir sene, bazen de yıllarca süren bir olaydır. Eğer bu yıllarca sürerse kaosa yol açabilir. Kaos dediğim şey düşsel ve platonik aşklar. Bazen sevdiğine ulaşamazsın ve hayal kurmaya başlarsın, eline alıp kağıdı tırmalarsın. Hayal kurmak güzel şey ama kararında olunca. Bunu her gün, her saat ve her dakika yapıyorsan platonik olursun. Platonik olmak kötü bir şey mi? Bana sorarsanız dünyanın en kötü şeyidir. Sevdiğine sadece uzaktan bakmak, havadan dokunmak, onunla beraber gelen havanın yüzüne çarpmasını beklemek...

Aslında bakarsanız her aşk böyledir. Olaylar ve oluşlar birbirinin aynıdır. Fakat aralarında ki tek fark bu olayların oluş şekli ve sırasıdır. Fiziksel anlamda gerçek olan aşkta; önce elmayı alırsın, sonra yersin. Tadının önemi yoktur, temizliğinin önemi yoktur; sadece sana olan faydası seni ilgilendirir. Düşsel ya da platonik aşkta ise; önce elmayı yıkarsın, sonra kurutursun ve son olarak yemeden önce elmayı seyredersin, çürük kısmı varsa yama yaparsın. Bu elmayı yerken ise tadını hissedersin, ağzında dolaştırıp suyunu içine çekersin. İşte arada ki ince ayrıntı bu. Kimisi har vurup harman savurur; kimisi yokluğu sevgiyle harmanlar.

Kendim üzerinden olayı anlatmam gerekirse; ben hep düşlerim. Gece yatarken, balkonda mehtabı izlerken, yıldızları sayarken, denizi izlerken... En önemlisi deniz benim için. Çünkü düşlerim masmavi. Maviyi çok severim ben. Huzuru simgeler. Belki de bana huzur verdiği için böyle düşünüyorum. Düşlemek bazen zorlaşıyor labirentimde. Bazen kayboluyorum. Yolumu bulmaya çalıştığımda yüzüme hep bir ışık vuruyor. Işık çok karanlık o labirentte. Çıkış kapısına ulaştığım vakit beni yeni bir labirent karşılıyor. Çünkü düşlerimde ki kadının her hattını bir labirent ile gizledim. Benden başkası bilmemeli, benden başkası görmemeli. Hep sır olmalıyız.

İlk aşk... Çetrefilli bir şey. Biraz namussuzdur. Yorucudur ama tatlıdır; dayanılmazdır ama sabırlıdır. Zamansızdır kendileri. Varlığı üzer yokluğu kahreder.

 Anlatamıyorum galiba kendimi ya da kendime... Bazen çölde yeşeren bir ot parçası gibi hissediyorum aşka ve hayata karşı. Otun bile bir işlevi varken dünya da benin bir işlevim kalmamıştı kavuran güneşin altında. Biraz zorlanıyorum artık. Yaşlanıyorum aynı zamanda. Belki düşleyemem de artık onu. Unuturum belki labirentin yolunu...




, , , ,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder